top of page

Travma Nedir?

travma nedir
eagle-2.png

"Travma, insanı içinde donduran bir deli gömleği gibidir. Yaşadığı anı hafızasında dondurur."

"Travma yaşamın gelişimini baskılıyor."

 

"Kendimizle, diğer insanlarla, doğayla ve ruhsal kaynağımızla olan bağlantımızı kesiyor.”

“Travma başımıza gelen bir şey değildir. Ama empatik bir tanığın yokluğunda içimizde tuttuğumuz şeydir. ”

"Travma belirli bir olayda değil, etkilenen kişinin sinir sistemindedir.” diyor somatik deneyimlemenin kurucusu Dr. Peter A Levine.

 

Eğer kişi dışarıdan gelen tehdit edici bir durumla bir şeyin çok fazla, çok hızlı, çok şiddetli gerçekleştiğinde savaşarak veya kaçarak (SAVAŞ/KAÇ) baş edemiyorsa, katılaşma reaksiyonunda (DONMA) sıkışıp kalabilir. Uzun vadede çaresizliğe ve çöküşe yol açar. Son derece yüksek bir hayatta kalma enerjisi yükü daha sonra sinir sisteminde takılı kalır.

Travma psikolojik değildir. Travma ilk etkisini bedende doğurur. Travma bedenseldir.

 

Bedenimizin zorluklarla başa çıkması için doğa tarafından tasarlanmış çok akıllı bir karşılık verme sistemi vardır. Sağ kalmamıza yönelik bir tehdit oluştuğunda bu sistem devreye girer. Sistemimize bir şey “çok fazla”- “çok hızlı”- “çok şiddetli” geldiğinde, sistemimiz savaşarak ya da kaçarak bununla baş edemiyorsa donma tepkisine girer. Donma da içeride çok yoğun bir enerji yükü olmasına rağmen, hareket edememe, çaresizlik hissiyle çöküşe yol açar.

 

Bu çok akıllı tasarım, fiziksel olarak hayatta kalmamız için gerekli olan şeyleri bizim düşünmemize bile gerek kalmadan beden tarafından yerine getirir. Hayatta kalma yanıtlarıyla temas ederek, hayatta kalmamızı sağlar. Yaşamımızda zorlu bir an ya da anlar yaşandığında, amigdala görüntüleri ve sesleri yorumlar ve bedenimiz buna bir takım hormonal ve fizyolojik değişikliklerle tepki verir. Yaşamı sürdürmeye yarayan ve tüm işlevleri düzenleyen otonom sinir sistemimizdir.

 

"Travma yaralanmak demektir. Travma başınıza gelen olaylar değil, başınıza gelen olayların sonucunda içinizde yaşananlardır. Travma bedenimizde yansımaları olan içsel bir yaradır ve yara iyileşebilir." Dr. Gabor Mate

 

Hayatta tehlikeli bir durumla karşı karşıya kaldığımızda stres tepkisi artar. Amigdala kontrol merkezi hipotalamusa tehlike sinyali gönderir. Sistemde aşırı uyarılma olur. Solunum, kan basıncı, kalp atışı, akciğerlerdeki belirli kan damarlarının ve küçük hava yollarının genişlemesi ve daralması gibi istemsiz vücut işlevlerinden sorumlu olan otonom sinir sistemi aracılığıyla bedenin geri kalanıyla iletişim kurar. Otonom sinir sistemi Sempatik ve Parasempatik olarak ikiye ayrılır. 

Sempatik Sinir Sistemi:

 

Bir gaz pedalı gibidir. Aktive olduğunda, nabzı, tansiyonu, nefes alma şiddetini artırır, kasları sıkılaştırır ve duyuları artırır.

 

Bu değişikliklerle dayanıklılığımızı ve gücümüzü artırır. Tepki verme süremizi hızlandırır ve dış uyaranlara odaklanmamızı sağlar. Savaş ve Kaç tepkisini aktive eder.

Parasempatik Sinir Sistemi:

 

Stres sinyali bittikten sonra, kalp atış hızını tekrar düşüren, solunumu yavaşlatan ve sindirimi artıran parasempatik sistemidir. Dinlen ve hazmet yeridir.

Donma Tepkisi:

 

Beden organizmasının aktivasyon seviyesi belirli bir derecenin üzerine çıktığında ve bir olaya tepki vermeye zorlandığında, kendini düzenleyen mekanizma bozulur ve evdeki elekrik sistemi gibi güçlü gelen akımın etkisiyle sigortalar atar. Yüksek sempatik aktivasyon ile yüksek parasempatik aktivasyonun birleşimiyle beden şoka girer. Gaz pedalına ve frene aynı anda basılan bir araba gibi yüksek uyarılma durumlarında bedende hareketsizliğe yol açar. Bir yandan sempatik sinir sistemi aşırı aktive olmuşken, bir yandan da büyük bir enerji hissederken bir yandan da kendinden kopma ve ayrışma da bir donma tepkisidir. 

 

Tehlike geçtiğinde donma tepkisinden çıkması gerekir ki bedende birikmiş olan yüksek enerji seviyesinin serbest bırakılsın. Ama biz insanlarda genelde böyle olmaz. Travma zamansız bir boyutta öylece içimizde döner durur.

 

Donma, hayvanlarda öldürülmeye karşı son savunma/korunma tepkisidir. Hayvanların tehlike geçtiğinde bedenlerini salladıklarını ve şiddetle titrediklerini görürüz. Bu çok doğaldır. Ama insanlar toplumsal şartlanmayla bu titremeleri durdururlar ve donmada kalmayı sistemleri devam ettirmiş olur.

eagle-1.png

Travmada genellikle olaylar o kadar ani ve güçlü bir şekilde gerçekleşir ki, sinir sisteminin aktivasyonu çok güçlü olabilir. Korku, panik veya acı duygularıyla dolup taşar. Bedenimiz bizi bu güçlü duygulardan korumak için bir tür sakinleştirici olan endorfin hormonu salgılar. Derin bir şok yaşayan kişilerin ağlayamadığı, korkmuş ya da paniklemiş gibi görünmediği ya da hiç acı hissetmiyormuş gibi göründüğü sıklıkla gözlemlenir.

 

Polivagal Teori'nin babası Psikiyatri Profesörü Stephen Porges; travmayı “bağların kronik bir şekilde parçalanması” olarak tanımlıyor. Bu kopan bağlar beyinde, bedende (sinir sisteminde), kendimizle ve diğerleriyle, hayatla olan ilişkimizdedir. “Travma bağların kopmasıyken, bize eşlik eden bir terapistle kurduğumuz bağ üzerinden, güvenli bir alanda travma ile çalışmak, kendi içimizde olan bitenle, benliğimizin tümüyle yeniden, yeni bağlar kurmamızı sağlar. Güvende hissetme ile davranış ve  örüntüleri arasında sinir sistemi üzerinden bir ilişki kurmuştur. 

 

“İnsanların bedenlerini ve bedensel reaksiyonlarını anlamaları çok önemli. Çünkü travmatize bireylerle çalışan pek çok kişinin kendisi travma yaşamamış olabiliyor.  O nedenle travma deneyimine daha ziyade zihinde bir yerlerde bakıyorlar. Bedenlerinde bir yerlerde değil. Ama travma bedende olmaktadır.” diyor Stephan Porges. 

 

Sensorimotor Psikoterapisti Pad Odgen; “Bir travma yaşandığında, eski travmalarımız bedende su yüzeyine çıkmaya başlıyor. Bu da mevcut bir travma halinde tekrar merkezlenmeyi ve regüle olmayı (sinir sisteminin düzenlenmesini) zorlaştırabilir. Özellikle deprem gibi bir afetler söz konusu olduğunda bifiil yer dediğimiz şey yarılmış sarsılmış oluyor.

 

Çünkü güvendiğimiz stabilize olmak için bel bağladığımız yer sarsılmıştır. Böylesi durumlarda dünya üzerinde emniyet hissi bulmak zorlaşır. Burada yardımcı olabilcek şeylerden bir tanesi kişinin kendi bedeninde emniyet hissi bulmaya çalışmasıdır. Disregülasyon yaşanıp regülasyon bozukluğu başladığında bunun mesajlarını okuyabilme yetisi çok önemlidir. Çünkü bunları fark edebilirsek gerçekten regülasyonumuz bozulmadan evvel somatik kaynaklarımızı uygulamaya koyabilmek mümkün olabilir.” diyor.

 

Kişisel olarak yaşadığımız travmalarımız olduğu gibi, önceki kuşakların ya da ailenin geçmişte deneyimlediği travmaların etkileri sonraki kuşaklara aktarılabilir. 

 

Travma mağdurlarının büyük bir çoğunluğu kuşaklar arası aktarılan travmanın izlerini taşır. Aile içi istismar, ırkçılık, ayrımcılık, göçler, soy kırım, şiddet gibi.. Bu izler yüzyıllarca devam edecek bir döngüyle gelecek kuşaklara aktarılabilir. Kuşaklar arası ve kolektif travma, henüz anne karnındayken bebeği etkilemeye başlar. Bu durum nörobiyolojik araştırmalar yapan bilim insanları tarafından gözlemlenmiştir.  

 

Travmatik deneyimlere maruz kalan, şahit olan ya da geçmiş nesillerden kuşaklar arası travma aktarımı yaşayan kişilerin çocuklarında zaman algısında sapmalar, gerçeklikle bağlantıda kopukluk ve anlamlandırılamayan somatik semptomlar gözlemlenebilir. 

Travma Semptomları Neler Olabilir?

Olaylar karşısında aşırı tepki vermek, yüksek öfke, hiç tepki vermemek, güvensizlik, nedensiz ortaya çıkan korkular, her şeyi kontrol etme isteği, her zaman tetikte olmak, seçeneklerimizin farkına varamama, olumsuza odaklanma, sürekli kaygı, uykusuzluk, baş dönmesi, sindirim güçlüğü, kronik yorgunluk, izolasyon, yakınlaşamama, sosyal olamama, kendini çok yalnız hissetme ve psikosomatik ağrılar.. ortaya çıkabilecek semptomlardan sadece bazılarıdır.

 

Travmaların Oluşumu Nasıl Olur?

 

Karşımıza çıkan zorlu durumlarla etkin şekilde başa çıkabilmemiz farklı etmenlerle ilişkilidir. Bu etkenlerle bağlantılı olarak, travmanın çözümlenmesi de farklı süre ve çalışmaları gerektirebilir.

 

  • Olayın ne kadar tehdit içerdiği, süresi, sıklığı, yoğunluğu. 

  • Kişinin mevcut durumunda, aile veya arkadaşların desteği veya yokluğu, mevcut stres seviyemiz, öz bakımımızın olup olmadığı.

  • Bütünsel bakıldığında, dayanıklılığımız, erken dönem ve gelişim öykümüzde yaşadığımız travmalar, kaç yaşında yaşadığımız (bebek, çocuk, genç, yetişkin) 

  • Çeşitli durumlara bağlı olarak pek çok yaşanan olay her kişide değişik etkiler bırakabilir.

Günümüzde artık bu travmaları istekli bir kararlılıkla alınan sinir sistemi seanslarıyla dönüştürmek mümkündür. Beynin esnek bir yapıya sahip olması yani Nöroplastisite ile nöronların birbiriyle farklı şekilde yeniden bağlanarak onarılması mümkün olabilmektedir. Yapılan bilimsel araştırmalar bunu göstermiştir.

Nasıl ki, önce kömür gibi kapkara olan elmas işlendikçe parlaklaşarak ışığını yayıyorsa, Travmalar da işlendikçe, kalbimizin ışığı açığa çıkıyor ve potansiyellerimizi gerçekleştirme ve yaşamdan daha büyük keyif alma şansımız oluyor.

Not: Bu yazı, Peter Levine, Stephan Porges, Pad Odgen, Somatik deneyimleme ve Sinir sistemi eğitimlerimden alıntılar yapılarak Shakti Komala tarafından derlenmiştir.

  • Whatsapp
  • Instagram
  • Facebook
  • YouTube
  • Spotify

© 2024 Shakti Komala

Sitemizde yer alan içerik özgün olup,

izinsiz kopyalanamaz veya çoğaltılamaz.

Son duyurulardan ve yazılardan haberdar olmak için bültenimize üye olabilirsin.

bottom of page