top of page

Acı Üzerine

aci-üzerine.jpg

Sizle biraz acı üzerine sohbet etmek istedim. Acı, yas, ölüm, çok da konuşulmak istenmeyen, kaçınılan konular… Kaç kişi bu başlığı görüp kalanını okumak istiyor?

Alice Miller diyor ki; “Üzerini örttüğümüz her şeyin altında kalırız.” Yani, ne var ne yoksa ezip geçen, parçalayan bir dozer etkisi yapıyor örtülen duygular içimizde. Pek çok duygu var.

 

Bunlardan en ağır en zor olanı acı sanırım..
 

Peki tamam ama neden acıyı örtmek ve acıdan kaçmak isteriz? Neden kaçınırız bu kadar? Acı da mutluluk gibi bir duygu değil mi?
 

Sanıyorum şu dünya üzerinde hiç bir çocuk yokturki anne/baba- toplum yaralarından, travmalarından, bilinçsizlikten nasibini almasın.

Çocukken belki duyulmadık, belki görülmedik, varlığımızı fark edemedik ve ihtiyaçlarımızı kendimizin bile duyamayacağı, bulamayacağı yerlere sakladık. Varlığımızın bir değeri yokmuş gibiydi. Küçücüktük, çaresizdik, yaşanılanın acısını hissetmek o küçücük bedende kendini güvensiz hisseden, biiir sürü ihtiyacı olan ve dile getiremeyen çocuk için yaşanılanların acısını hissetmek çok ama çok fazlaydı. Belki anne babalarımız da böyle yapmışlar, böyle yaşamışlardı. Böylelikle pek çok acıyı, henüz hissetmeye başlarken bastırdık, inkar ettik, yok saydık. Ama biz farkına varmasakta, onları görmezden gelsekte, acılar bedenimizde, psişemizde yaşamaya devam ettiler ve farkında bile olmadan bastırdığımız duygular, bize bilinç dışından istemediğimiz şekillerde yansıdılar..
Yaşamın güzelliğini örten bir gölge gibi bizi güneşsiz bıraktılar.

Neşemizin ve gücümüzün yakıtının acı olduğunu hiç düşündünüz mü?
Peki ya ne kadar acıyı hissetmeye izin verirseniz o kadar derinliğinizin olacağını?

Yaşam pınarının karanlıkta kalan kısmını reddettiğinizde, aslında aydınlığı da reddetmiş olursunuz. Buna göre acı yaşamın ateşidir diyebiliriz. Bizi pişiren, olgunlaştıran, derinleştiren ve uyandıran.

Peki neden acıya bakmak bu kadar zor?
Çünkü sinir sistemimiz böyle çalışıyor. Bedenimiz bizi hayatta tutmaya çalışıyor, bizi koruyan bir yapı var içerde. Bizim buradaki sorumluluğumuz ise bedenimizi hayatta tutmaya çalışan sisteme önce bir şapka kaldırıp teşekkür etmek, sonra bilinçli olarak o acıya kalbimizi açmak. Senin için buradayım demek. Öksüz bir çocuğa seslenir gibi..

Peki ya neden bu kadar zor acıya kalbini açmak?
Peki ya acı ne ister?

Acı mevcudiyet ister. Onun için, tüm kalbinle orada olduğunu hissetmek ister.
Acı dostluk ister.
Acı şefkat ister.
Acı var olduğunun görülmesini ister.
Acı kabul edilmek ister.
Acı hissedilmek ister.
Acı yasının tutulmasını ister.
Acı onurlandırılmak ister.
Acı yetişkinlik ister.

Çünkü ancak yetişkin olan insanlar acıya kalbinde yer açabilirler. Yani bir çeşit ruh olgunluğu ister acı. Çatırdayan bir çekirdeğin yarılıp yeşermesi gibi, acının bizi çatırdatıp kırmasına izin vermek ve ona alan tutmak sevgiyle, şefkatle, özenle yaklaşmak ona saygı duymayı gerektir acı. Acı bilgelik gerektirir.

İçinizde titreşti mi tüm bunlar?

Kendinden esirgediğin sevgiyi, mevcudiyeti, şefkati, kendine vermenin zamanı gelmedi mi?
İçinde bastırdığın, belki inkar ettiğin duygularının artık görülme zamanı gelmedi mi?
“Psişemizin yüzleşilmemiş ve hissedilmemiş kısımları, tüm nevrozumuzun ve acımızın kaynağıdır” diyor Carl Jung.
Hissetmenin, yüzleşmenin, ifade etmenin, kalbini açmanın zamanı gelmedi mi?

Acıyı bütünen hissetmeye izin verdiğinizde acının daha küçüldüğünü varlığınızın büyüdüğünü hissedersiniz. Tuhaf bir durumdur bu. Acıyı hissetmeye izin verdiğinizde, sizin büyümeniz. İşte o an, kendinizi küçük tutmak için acıda kaldığınızı fark edersiniz.

“Acı, çiçek yetiştirmek için kullandığımız kil gibidir. Kayanın üstünde çiçek büyümez. Çamurda büyür.” diyor Thich Nhat Hanh. 
Büyümek, çiçek açmak için esnek ve yumuşak bir alan gerekiyor. Bakın bakalım içinizde bu esneklik ve yumuşaklığı bulabiliyor musunuz?

Yaşamın acı tarafına bakabilmek yaşama bakabilmektir. Eğer acıdan kaçınırsanız, sevgiden de kaçınırsınız. Acı ve sevgi beraber ilerlerler. Eğer acıyı hissedemiyorsanız, sevgiyi de hissedemezsiniz. “Ruhsal kaslarımızı geliştirmek için acı var. Acı ruhani vitaminle doludur. Bu acının içindeki mesaj nedir?” diye soruyor zamanımızın aydınlanmış Zen Ustası Mooji baba. İçinde hazineler gizli bir kapı acı.

“Kendimizi acıdan kurtarmak için kullandığımız davranışlar, sadece ıstırabımızı artırır.” diyor. Şefkatin üstadı Tara Brach. Bu yüzden acıdan kaçarken, sevgiyi de arar oluruz..

Ve acıya bakmak evet ölüme bakmak gibidir biraz. İçimizde bir şeylerin ölümüdür acı. İçimizde bir şeyler yanar. Acıyı hissetmeye ve içimizden süzülerek geçmesine izin vermek egoyu öldürür. Egonun ölümünün hüznüdür kalan..

“Yaşamakta olanın bilincini sağlayan, ölüm bilincidir.
Ölümü bilmeyen yaşam, yaşam değildir.
İnsanı yaşatan, ölümdür.”
diyor bir şiirinde Oruç Aruoba. 
Şu dünya üzerine öleceğini bilerek doğan ve Ölüm geldiğinde ölüme şaşıran tek varlıklarız belki de.. Tuhaf değil mi?

Aile dizimi çalışmalarında bir başkasının kaderine karıştığımızı görürüz. Buna Aile Diziminde dolanıklık denir. Bu bazen annemizin, bazen babamızın, bazen bir atamızın kaderidir. Bilinçsizce bir başkasının hayatını yaşayarak kendi yaşamımızdan vaz geçeriz. Bu durumda kaderiyle kilitlendiğimiz kişiyi fark etmek, ondan ayrışmak, onun kaderine saygı duymak, onu onurlandırmak ve kendi yaşamındaki yerini almak önemlidir. Sana ait olmayan bir kaderle yaşamın acı içinde geçer. Kendin olmamanın acısı..

Yaşamı almak! Ne büyük bir konu değil mi?
Yaşamı almanın, ölümden, yastan, acıdan geçtiğini anlamak ne mühim bir mesele!!

Yaşam geçiyor bilinçsizlikle..
Yaşam geçiyor sevgisizlikle..
Yaşam geçiyor mevcudiyetsizlikle..
Yaşam geçiyor onu göremeden..
Yaşam geçip gidiyor karşılaşılmadan..

Peki ya yaşam ne ister?
Yaşam uyanmak ister.
Yaşam farkındalık ister.
Yaşam bütünlük ister.

Acılarımız birer yara,
Yaralarımız birer kapı,
Yaralarımız ruhumuzun ihtiyacı olan besini içinde saklayan yapı.
Yaralarımız yaratıcılığımızın kaynakları.

Ve son olarak; “Kış gelince bahçenin Şevki tükenir sanmayın, yüzeyde sessizlik hüküm sürse de, derinde kökler coşmaktadır.” diyor Hz. Mevlana!

Acıya gönülleri açmak, şefkatle sarmak, sevginin çiçek açmasına izin vermek, yaşamı doya doya yaşama zamanı, tüm toplumca uyanma zamanı… değil mi?


Sevgilerimle 🤍🦋

Shakti Komala

  • Whatsapp
  • Instagram
  • Facebook
  • YouTube
  • Spotify

© 2024 Shakti Komala

Sitemizde yer alan içerik özgün olup,

izinsiz kopyalanamaz veya çoğaltılamaz.

Son duyurulardan ve yazılardan haberdar olmak için bültenimize üye olabilirsin.

bottom of page